Kollarımın arasında hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Küçücük bir serçe gibi, titrek, savunmasız o anda. Konuşmaya, bir şey anlatmaya çalışıyor ama kelimeler çıkmıyor boğazından. Sımsıkı sarılıyorum, seviyorum, öpüyorum. Yavaş yavaş çözülüyor. Daha sakin anlatmaya başlıyor. Kalbi çok kırılmış, haksızlığa uğradığını düşünmüş, çaresizlik içindeymiş. Anlatması bitince duyduklarımı tekrarediyorum. “Doğru anlayabildim mi seni?” diyorum. Başını “evet” anlamında sallayıp yine ağlamaya başlıyor. Yine sarılıyorum. Bu sefer iç çekmiyor.
Tekrar durduğunda “Şimdi tüm bunları duyunca bana ne oldu bilmek ister misin?” diyorum. “Çok isterim.” diyor. Ne hissettiğimi, neye ihtiyaç duyduğumu anlatıyorum. Onu anlamak, dünyasını bilmek benim için çok önemli ve bazen elimden bir şey gelmiyor durumu değiştirecek. Ben de çok üzgünüm, çaresizim ve bunlara rağmen hep onun yanındayım. Mevcudu değiştirme gücüm olmasa da dinleyecek, anlamaya çalışacak yerim var ve elimden ne gelir, nasıl destekleyebilirim diye bakmak isterim her zaman. Ben kendimi anlattıktan sonra başını kaldırıp ağlamaktan parlamış gözlerini gözlerime dikiyor. “Şimdi nasılsın?” diyorum. “Tüm bunları anlattığım için çok rahatladım.” diyor. “Çok teşekkür ederim anne.”