“Elli yaşındayım artık İmge.” diyor sevgili dostum. “Elli yaşındayım ve mutsuzum. Yaşayacak elli yılım daha yok biliyorum ve hayatımın kalanında mutsuz olmak istemiyorum.”
Yüzüne bakıyorum. Yıllardır pek çok halini gördüğüm bu yüzde bugüne kadar görmediğim derin bir acı var. O acı boğazıma yapışıyor bir düğüm gibi. Kahvemden bir yudum alıyorum. Düğüm açılmıyor. Arka masada acılardan, boğazdaki düğümlerden habersiz bir küçük kız çocuğu heyecanla bir şey anlatıyor annesine. Ben karşımdaki elli yaş bedenindeki küçük erkek çocuğuna bakıyorum. Aynı bedende kaç kişi, kaç yaş taşıdığımıza şaşırıyorum. Hangi yaşta olursak olalım aradığımızın hep aynı olduğunu düşünüyorum. İçimdeki tüm şefkatle onu dinlemeye anlamaya çalışıyorum.
O gün bugündür ara ara aklıma geliyor bu konuşma. Bir anın içinde sıkıştığımda kendime hatırlatıyorum; 42 yaşındayım, yaşayacak bir 42 yılım daha var mı bilmiyorum ve mutlu olmak istiyorum. Kararlarımı mutluluğa göre almaya, adımlarımı mutluluğa doğru atmaya çalışıyorum.