Çocuk – Balon – Adam – Yatak
Kendini hızla yokuş aşağı bırakırken heyecanlıydı. Bir yandan koşarken bir yandan tepesinde uçan kırmızı balondan alamıyordu parlayan gözlerini. Onunda birlikte uçabilmek istiyordu. Yokuş bittiğinde hevesi kursağında kaldı biraz. Hayal ettiği gibi olmamıştı. Annesi balonu sıkıca bileğine dolamıştı kaçırmamasını tembihleyerek. Bu işleri zorlaştırıyordu.
Bir iki turdan sonra biraz tedirgin, biraz meraklı ama çokça mağrur çözdü bileğindeki ipi. İpin ucundan tuttu küçük parmakları ile bir kez daha bırakırken kendini yokuş aşağı. Balon elinden uçtu uçacak gibiydi. Sadece tepesinde değil içinde de bir balon uçuyordu o anda.
Yeni bir oyun buldu sonra. Bir yandan koşarken yokuş aşağı, bir yandan parmaklarını aralayıp balonun ipini biraz bıraktı, balon havalanmaya başladığında hemen tuttu tekrar ipin ucundan. Her seferinde biraz daha bekledi tutmadan önce. İpi her bıraktığında minik kalbi bir sinek kuşu gibi çarptı çarptı çarptı, ipi her tuttuğunda derin bir solukla sakinledi. Defalarca tekrar etti bunu; koş, bırak, kalp çarpıntısı, tut, sakinle, dur… koş, bırak, kalp çarpıntısı, tut, sakinle, dur… koş, bırak, kalp çarpıntısı, tut, sakinle, dur…
Devamını Oku…
Gece Gibi…
“Benim için bir vaha gibisin, nefes aldığım, soluklandığım ve bu çölde kendime geldiğim.” diye yazmıştı adam mesajında. Kadının gözlerinden giren bu sözler, nefes borusundan ılık bir su gibi geçerek kalbine indi. Kısa bir an genişledi kalbi, ısındı. Sonra o sıcaklık çölün kavuruculuğuna döndü. Kalbi sıkıştı kadının, boğazı kurudu. Gözleri doldu. Adama kısacık bir cevap yazdı bu duygudan kurtulmak ister gibi. “Canımmm” dedi mesajında, bir kalp koydu yanına turuncu. “Kalbime değdi bu yazdıkların.” Ama nasıl değdiğini anlatmadı. Sonra sorular üşüştü zihnine…
“Çölde bir vaha” idi adam için! Vaha olmak ne demekti? Besleyen, kolaylaştıran, rahatlatan, destekleyen mi? Kurtaran mı? Adam bir yolcu misali göçerken bir vaha gibi olduğu yerde kalacak mıydı kadın? Her seferinde yeni yolcular mı bekleyecekti? Bir vaha mı olmuştu hayatına giren adamlar için şimdiye kadar? Böylesine gelip geçecek miydi yorgun, üzgün, yalnız ruhlar onun bölgesinden? Bir avuç su, bir derin nefes, bir tutam rüzgâr alıp gidecekler miydi? Bu muydu olmak istediği? Bu değilse -ki sıkışan kalbine, kuruyan boğazına bakıldığında değildi- ne olmayı isterdi? Bunları düşünürken iyice büzüştü kalbi sıcaktan. Boğazında düğümler oluştu. Gözleri, epeydir biriktirdiği yaşları tutmaktan yoruldu. Dayanamadı… Bıraktı… Kendini yatağa, göz yaşlarını yanaklarına, yalnızlığını zamana bıraktı…
Devamını Oku…
Yol Ayrımı
Bir yol ayrımında duruyoruz. Ben ve kalbim bir yana, ben ve aklım diğer yana bakıyoruz. Ne bir yana ne diğer yana gidebiliyoruz. Durmak olağan gibi, durmak kaderimiz gibi, durmazsak ölecekmişiz gibi, öylece duruyoruz. Kararsız, karmaşık, hareketsiz, cesaretsiziz… Karşımıza çıkıp bize yol gösterecek yaşlı bilgeyi bekliyoruz.
Bir yol ayrımında duruyoruz. Ben ve kalbim bir yöne, ben ve aklım diğer yöne bakıyoruz. Bir sorunun cevabını arar gibi, sorunun tek bir cevabı var gibi ve biz o cevabı bulacak kadar şanslı değilmişiz gibi, sadece duruyoruz. Biraz utangaç, biraz suçlu, bıkkın ve çaresiziz. Tepemizde belirip sorumuza yanıt verecek her şeyi bilen kuşu bekliyoruz.
Devamını Oku…
Üç Yaşlı Kadın İle Sohbet
Üç yaşlı kadın vardı bir ip eğirme atölyesinde. Yıllardır aynı işi yapan üç kadın. Aynı işi bıkmadan, usanmadan, söylenmeden, değiştirmeden yapan üç yaşlı kadın… Biri ipin ucunu dudağı ile ıslatıp büker, ip eğirme işini başlatırdı. Başlangıçtı işi, başlatmaktı. Diğeri çıkrıkta tüm gün ipi eğirmek için pedala basardı ayağı ile. Sürdürmekten sorumlu idi, devamlılıktan. Üçüncü ise iş bitince keserdi ipi. Elinde bir makasla ve tek darbe ile başlamış, devam etmiş ve artık bitirme zamanı gelmiş olanı bitirirdi. Sonlarla idi onun işi.
O kadar uzun zamandır yapıyorlardı ki aynı işleri birinin alt dudağı üst dudağının dört katı olmuştu ipe sürmekten. Diğerinin sürekli pedala basan ayağı bir dev ayağı gibi büyümüş ayakkabılara sığmaz olmuştu. Üçüncünün de sürekli makas tutan bir başparmağı neredeyse eli büyüklüğünde idi.
Bu üç kadınla tanıştığımda bana tek bir soru hakkı verildi.